GEZİ PARKININ İÇ YÜZÜ - Baran Ariç

GEZİ PARKININ İÇ YÜZÜ - Baran Ariç
06 Temmuz 2013 - 10:03

 

Haftalardır ülkenin başrolü Gezi Parkı. Aslında bu seneryo belliydi. Daha önce de denendi ama tutmadı. Bu hükümet düşürülemedi. Bu şekilde düşürülemez de, üstelik arkasında %50 si varken imkansız. Çünkü bu hükümet stratejisini çok iyi yapan bir sistem oluşturulmuş durumda ve sistem istemediği takdirde bu oluşum  kolay kolay dağılmaz.

 

 

Dedim ya aslında bu seneryo belliydi diye, kime sorsam bir fikri var yapılanla alakalı.  Ben sadece asıl bu oyunu göremeyenlere bir kaç satır yazmak istiyorum. İsterseniz ilk Gezi Parkı’nda yaşananları bir değerlendirelim. Daha sonra “Gezi Parkı’nın İç Yüzü”nü görelim

 

 

Ne oldu da olaylar bu seviyeye geldi...

 

 

Yeni gençlik artık yeni bir lider arama telaşında, politik tavrı belli, birikimlerini kullanabildiğini düşünen, mücadeleci ve dirençli bu gençlik, politikayla haşır neşir olmaya başladığından beri sürekli aynı yüzü Başbakan olarak görüyor. Öyle ya, aynı jargonla konuşan bu başbakan o gençliğe ezgin siyaseti yapan, sıkıcı, itici ve antidemokratik görünüyor.

 

 

Toplumla alakalı bir çok uygulamaya yasakcı bir tutum sergileyen Başbakan’ın, gençler tarafından demokratik haklar konusunda uyarılması gerektiği düşünülüyor. Hal böyle olunca, iktidarı zaten yıkma planları yapan görünmez güçler “GEZİ PARKI” olayını fırsat olarak görüyor ve  düğmeye basıyor.

 

 

Peki yaşanan olaylara asıl nereden geldik...

 

 

Aslında dediğimiz gibi hükümeti al aşağı yapma planları bu olayla başlayan bir durum değil. 11 yıldır iktidarda olan ve girdiği her seçimi ezici bir çoğunlukla kazanan bu partiyi yıkmak için ne planlar yapıldı.

 

 

2008 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi olarak “Laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle partinin kapatılması  için dava açılmasıyla başlayan bu silsile, ilk dönemlerinde Silivri’de Ergenekon davası üzerinden baskıyla devam ettirilmeye çalışıldı. Ama ne var ki bu adımı toplum çok iyi idrak ederek, yapılmaya çalışılan planı fark etti ve oyun kurucularına destek olmayarak tavrını belli etti.

 

 

Tarihi biraz daha yaklaştırırsak “Çözüm Süreci” yle tekrar ısınmaya başlayan siyaset birilerine gene kapı açmaya başladı. Çözüm süreciyle “Kürt Sorunu”nun çözümü ve “Şiddet”in sona erdirilmesi planlanmaktaydı ve bu da tabiki bazı kesimleri rahatsız etmekteydi.

 

 

Hükümetin çözüm süreciyle alakalı “Yeni Anayasa” yapacağı konusunda söylentilerinin artmasıyla birlikte git gide genişleyen çembere, bu sefer muhalefette dahil olmuş ve plana ister istemez ortak olma yolunda ilerlemeye başlamıştı.

 

 

Çözüm sürecini baltalamak için muhalefetin halktan yeterli desteği görememesi bu adımında boşa gitmesine neden oldu. Çözüm sürecinden de eli boş dönenler, bu sefer de başka bir oyunu Reyhanlı’da oynamaya kalktı. Neler yaşandı biliyoruz. 52 kişi hayatını kaybetti. Sağ duyulu halk bu olayı da soğukkanlılıkla atlattı.

 

 

Tüm bu yaşananlardan sonra tam ülke gündemi rahatlamış derken bazıları “Gezi Parkı”yla bombanın fitilini tekrar ateşledi. Tabi şunu da hatırlatmakta fayda görüyorum. Gezi Parkı direnişinin başında yapılan mücadele sonuna kadar haklı ve yerinde bir eylemdi. O gençlere polis tarafından merhametsiz, insafsız ve hunharca yapılan müdahalenin de burada tabiki savunulacak bir tarafı yoktur. Olamaz da. Ama akabinde yaşanan olayların gidişatını hak arama mücadelesi olarak tanımlamak yanlış olur.

 

 

 

 

 

 

 

 

Neden mi?

 

 

Orada bu konuda neler oldu biliyoruz. Polis şiddetini arttırarak, orantısını “kontrol etmez” duruma geldi. Bunun üzerine bir kısım gençlik, delikanlarıyla polise karşı sert tutumunu toplumun yaşam alanları üzerinde göstermeye kalktı.

 

 

İlk başta ağaç için başlatılan mücadele, yol kenarlarından ağaçların sökülerek polislere karşı kullanılmasına kadar abartıldı.

 

 

Daha sonra kamu malları başta olmak üzere banka, bankamatik, telefon kulübeleri ve esnafın işyerlerine kadar dayanan bu talan her yeri sardı. Hükümeti devirmek için müsait ortam oluşturmaya çalışanlar işi o kadar abarttılar ki insanları galeyana getirmek için “48 saat direniş olursa hükümet düşer” diyerek haberler yaydılar. Daha sonra bu süre bir hafta olarak değiştirildi, direniş devam ederse sanırım bu gidişle bir ay olarak yine değiştirilmek zorunda kalınacak.

 

 

Durum öyle bir hale sokulmaya çalışılıyordu ki, bu bahsi geçen bazı gruplar Taksim’e gelirken onları getiren otobüsleri bile parçalayarak kullanılamaz hale getiriyorlardı.

 

 

Yani Polis gücünü gaz, eylemciler talanla göstermeye başladı. Günlerce süren eylemlerde son belirlemelere göre 4 ölü yüzlerce yaralı ve gözaltılar yaşandı.

 

 

Gerçek anlamda “Taksim Gezi Parkı Direnişçileri” için verdikleri haklı mücadelenin devlet devirmek üzere provoke edildiğinin farkına vardı. Taksim’de ki legal direnişçiler, hem hükümet cephesine, hem de yeni tabirle uç gruplara bu hususta mücadelesini sanuna kadar verdi. Bunun için ağır bedeller ödedi.

 

 

O esnada Hükümet kanadı tarafından da yavaş yavaş söylemler değişmeye başladı ve en son Başbakan Erdoğan “Gezi Parkı”na “AVM” yapılmayacağını, Topcu Kışlası’nın komple bir  “Şehir Müzesi” olacağını söyledi. Evet geri adım attı. İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Gezi Parkı Direnişi’nde ak ile kara birbirinden ayrılmaya başladı.

 

 

Gelinen en son noktada Hükümet yetkilileri ve Başbakan, gerçek anlamda cevreci grup dediği kişilerin temsilcileriyle bir araya geldi. Mütabakat sağlandı sağlanacak derken, kaseti başa sardık ve yaşananları tekrar izlemeye başladık. Tek farkla göstericiler polislere karşı artık silah kullanmaya başlamış ve yaralı polisler vardı.

 

 

Şimdiii...; Bu hususta sorulması gereken bazı sorular var diye düşünüyorum.

 

 

3-5 ağaç için günlerce Taksim meydanında yatıp kalkan, Polisle karşı karşıya gelen, toplum ve kamu malına zarar veren, akşamları meydanları doldurararak sloganlar atan, ellerinde tencere ve tabaklarlarla saatlerce tepki gösteren duyarlı, çevreci, uç veya aşırı uç kesim.

 

 

Yer : Türkiye, Şırnak’a bağlı Roboski-Uludere köyü Türk hava saldırısı - 34 insan öldü.

 

 

Yer : Türkiye, Hatay’a bağlı Reyhanlı ilçesi- Bombalı saldırı – 52 insan öldü.

 

 

Şimdi size sormazlar mı arkadaşlar. Madem toplumsal harekata bu kadar açık, olaylara bu denli duyarlıydınız. Bu duyarlılığı neden insanlar haksız yere hayatlarını kaybederken yapmadınız. Üstelik bu verdiğim iki örnekde de % 100’e yakın hükümetin suçu varken.

 

 

Etrafı, şimdiki gibi yakalım yıkalım demiyorum. Hani şimdi sokaklarda, camlarda çaldığınız tencere, tava ve kornaları çalsanız, ışıklarınızı yakıp sündürseniz  bile bir tavır ortaya koymuş olabilirdiniz. Ama her şey yolundaymış gibi davranmayı tercih ediyoruz. Hiç bir şey yapmıyoruz. Bunu neden yapamıyoruz biliyor musunuz? Çünkü biz hayatın her alanında menfaatçi bir toplumuz ve orada yaşayanlar insanlar, bize bir çıkar sağlamayacak.

 

 

Öyle değil mi?...  

 

 

YARIN sizlerle güzel olacak....


YORUMLAR

  • 0 Yorum